Sayfalar

6 Mayıs 2021 Perşembe

Talihsizlikler Kitabı

Okuyup beğendiğim bir kitabı/yazarı paylaşmanın keyifli ve yararlı olacağına inanırım. İlk defa bunun her kitap için doğru ve iyi bir şey olmayacağını anladım. Bizim gibi geri kalmış ülkelerde insanların kendi fikirlerini üretme bir durum, olay karşısında bir tutum veya düşünce geliştirmekten uzak yetiştirildiği yadsınamaz bir gerçek. Bireyler koşulsuz teslimiyet ile kendisi için iyi olanın kendisi dışındakiler tarafından seçilmesine ve kendisine sunulmasına alışarak büyüyor. (Ne kadar çok "kendi" zamirini kullandığımın farkındayım.) Ülkemizde "kitap okuma" propagandası o kadar pervasızca yapılıyor ki insanların kitap okumuyor olması bir cehalet emaresi olarak gösteriliyor. Bu bana göre son derece yanlış. Mesele salt okumak değil, ne okuduğumuz, nasıl okuduğumuz, ne niyetle okuduğumuz çok önemli. Oldukça amatör ve tembel bir okuyucu olarak kitaplara karşı son derece savunmasız olduğumuzu düşünüyorum. Yabancılara karşı kendimizi korumamız gerektiğini öğreten büyüklerimiz kitaplara karşı da aynı telkinde bulunsalar yeridir.  

Nihan Kaya'nın kitabına başlayıp okuduklarım karşısında çarpılmış olacağım ki adeta can havliyle sosyal meya hesaplarımda övgüyle paylaşıp durdum. Kitap aktıkça esasen ne kadar tekdüze, bağnaz bir üslûbu olduğunu ve hedefinin inandığım, değer olarak inşa ettiğim, kutsalım kabul ettiğim birçok şeyi hiç düşünmeden (ya da sinsice üzerinde düşünülüp bile isteye hedef alındığını) yerle bir etmeye çalıştığını fark etmiş bulunuyorum. Anne-babaya, eşe-dosta karşı alenen küfredin ve bir "ben" egemenliği kurup kendinizden başka her şeyi ayağınızın altında ezip çiğneyin diyor. Çocuklarınızı da duygusuz, müsamahasız, şiirsiz birer robot gibi yetiştirin diye dikte ediyor. İlk okumalarda bunu kabalık olarak görsem de hoşgörüyle okumaya devam ettim ancak dozunu o kadar arttırmış ki ilerleyen bölümlerde iyice katlanılmaz hâle geldi. Hanımefendinin diğer kitaplarını da alıp okuyup ne kadar daha çirkinleştiğini görmüş olamayı istedim, ancak o yalap şalap bilgilerle kıymet verdiğim şeyleri bu kadar yerle bir etmeye yeltendiyse ben de onun gibi davranma hakkını kendimde buluyorum.

Tüm dinlere karşı eleştirel bir bakışı olsa da özellikle İslâm'a karşı çok daha hasmane söylemleri var. Üstelik İslâm'ı ve Müslümanları hedef aldığı yerleri okuyunca (örneğin; İbrahim kıssası) anladığım o ki hem bu dinin hem de bu dine mensup olan kimselerin görüş ve tutumlarından tamamen bîhaber, sert ve mide bulandırıcı bir duruşu var. Tahammülü zorluyor. İbrahim kıssasını çocukluğumda onlarca kez dinlemiş biri olarak asla kendimin kolayca kurban edilebilir olmasını düşünmedim, ancak yazar benim ve bütün çocukların bu kıssadan olumsuz etkilendiğini empoze etmek için hayli çaba sarf ediyor. Bir başka örnek ise Jantag filmine "Müslüman" bir arkadaşının yorumuna yer vermesi ve arkadaşının yorumunu tüm Müslümanlara ve hatta İslâm'a mâl etmesi de son derece kindarca.

Kitaptan onlarca noktayı ele alabilirim zira çok bonkör davranmış. Bir örneği daha olduğu gibi alıntılayarak paylaşma gereği duyuyorum "...bir kadın başka kadınların açık giyindiğini görünce sinirlenmesi, kendisi bunun farkında olmasa da içten içe "aslında ben de böyle giyinmek istiyorum; ama yapamıyorum," diye düşünmesinden, hissetmesinden, kendi gizli arzusundan ve bunu kendi kendisine itiraf edememesinden kaynaklanır" şeklinde öylesine sinsi bir şey söylüyor ki tüm kadınları iğrenç bir şekilde aşağılama haddini kendinde buluyor. Kadının kadına düşmanlığını adeta perçinliyor. Bu ülkede, iyimser ifadeyle açık giyinenlere bir hiciv/kaba kuvvet var da tesettürlülerin uğradığı bir zulüm yok mu? Hiç değilse bu bakışı da ele alsaydı belki iyi niyetli olduğuna inanabilirdim. Sadece başındaki örtüye tahammül edilmediği için okullara alınmayan, başından örtüsü çekilip yere çalınan bir bir ülkede yaşıyoruz. Sırf kapalı olduğu için toplu taşımalarda sözlü tacizlerin hedefi olan kadınları ne yaptınız Nihan Hanım? Öyle saçma bir dünyada yaşıyoruz ki kadının kadına düşmanlığı o kadar çok ki. Anne-kız, gelin-kaynana, kız arkadaşlar ve kız kardeşler arasında ne kadar husumet olduğuna dönüp bakın. Kadının şerefini, onurunu korumaya çalıştığını iddia eden bir kadın, sadece giyiminden dolayı başörtülü kadınların onurunu ayaklar altına almaktan çekinmiyor. Benzer ikiyüzlülüğü Nihan Hanım da kitabında bolca yapıyor maalesef. Kadınların erkeklerden çok kadınlardan korunması gerektiğine bir kez daha inandırıyor beni maalesef.

Müslümanlar ile ilgili cahilce bir söylemini daha paylaşmak istiyorum. "Müslümanların hep yaptığı gibi, "Hristiyanlarda çocuk günahkâr doğar, ama bizde tamamen günahsız olarak dünyaya geliyor."... diye devam ediyor bu zırvalık. Ancak bilmediği şu: Müslümanlara göre tüm çocuklar günahsız ve "İslâm fıtratı" üzere doğar. Bu İslam fıtratı kavramını bilahare araştırmanızı tavsiye ederim. İslâm çocuğa o kadar önem verir ki zinadan ve tecavüzden doğmuş olsa bile o çocuğa kimsenin dokunmasını, zulmetmesini, işlenen günahtan sorumlu tutulmasını açık bir dille lanetler. Ah keşke bunun ne kadar ince bir düşünce olduğunu anlayabilseydiniz. Bu da sizin talihsizliğiniz olsa gerek. Bir bebek İslâm'da o kadar anlamlıdır ki örneğin; Kerbela'da, Hz. Hüseyin, düşmanlara karşı çocuğunu kaldırıp savaşı bertaraf etme mücadelesi vermiştir. İslâm'ın kadına ve çocuğa atfettiği değeri yeteri kadar anlamış olsaydık bugün kadına ve çocuğa yapılan saldırıları eleştirirken merkeze bunların müsebbibi olarak İslâm'ı hedef gösteren cahilleri susturabilirdik. Bu da Müslüman olan bizlere bir eleştiri olarak buraya not düşülmüş olsun. 

Kitapta yapılan yanlışlardan biri de Müslüman - Hristiyan çatışması çıkarmaya çalışmak. Müslümanların, Hristiyan çocuklarının günahkar doğduğuna inandığını savunuyor. Ne zavallı bir yorum, bu ne cehalet ya hû! Nihan Hanım hiç bir Müslümanın böyle bir söylemi olamaz. Eğer böyle söyleyen "Müslüman" kimseler tanıdıysanız onların İslâm'a dair bilgilerini elbette sormanız ve eleştiriyi tanıdığınız o insanlar özelinde yapmanız gerekir. Bireylerin yaptığı hataları, temelsiz söylemleri tüm Müslümanlara ve İslâm'a mal etme haddini nereden buluyorsunuz? 

Kitapta sıkça üzerinde durulan bir başka konu bebeğin doğumu. Bir çocuğun doğumu ne çocuğun, ne de anne babanın tekelinde değildir; ancak çocuğa muamelesi anne babanın inisiyatifindedir. O kadar sıkça "doğurmamak" üzerine söylemleri var ki... Aklı ergin tüm kadın ve erkekler İslamî kaidelere uymak kaydıyla istedikleri kimseden ve istedikleri kadar çocuk sahibi olma hakkına sahiptir. Bir Müslüman olarak benim yaptığım kötü şeyleri baz alarak bir kimsenin (Müslüman olsun ya da olmasın) İslâm'a bakışı soğuyor ve İslâm ile arası açılıyor ise bundan benim payıma düşen hesabı Allah bana soracaktır. Ancak o kimseye de Allah, kitabında defaatle vurguladığı ve kullanılmasını istediği akletme ve düşünme potansiyelini kullanmamış olmasına; İslâm'ı sadece benim veya benim gibi kötü yansıtanların üzerinden değerlendirip okumayan, akletmeyen, düşünmeyene de bir hesap elbette sorulacaktır. Hukukta nasıl ki bir hırsızlık vuku bulduğunda hırsız kadar parayı çaldıranın da tahrik edici tutumu araştırılıp ceza bu bilgiler ışığında kesiliyorsa her şeyin mutlak sahibi ve tanığı olan Allah'ın hâşâ bunu gözetmekten aciz olduğu nasıl düşünülebilir. Allah bizi bu dünyada yalnız bırakmış değildir ki. 

Bizim sıkıntılı, arızalı, hastalıklı bir çok şeyimiz var kabul. Kangren olmuş, "değer" gibi gördüğümüz birçok aptallığa eleştiriler getirmiş, zira okurken altını çizmiş ve benzer noktalarda buluşmuşuz. Ancak biz bu dünyaya kabaca söylemek gerekirse anne-babamızın sevişmesi, keyfi üzre gelmedik. Hayatımızı (hâşâ) Allah ve varoluşumuzun bir anlamı yokmuş gibi sığ, öfke dolu bir bakışla açıklamaya kalkmış olması kendisine olan saygımı yok edip son derece yoz görmemi sağlamıştır. 

Çok daha fazlasını da söylemek isterdim ancak güzeller güzeli kızımla ilgilenmeliyim. Bunları kabataslak buraya not düşmemin sebebi benim vesilemle Nihan Kaya'nın kitaplarını okumuş olanlara küçük bir ikazda bulunma sorumluluğu duyduğumdan.